Bu babayı en iyi ben anlarım
Bildiğiniz üzere
Aziz Kocaoğlu Torbalı’ya geldi. Kendisine gösterilen ilgi, onun verdiği sözlere değil de ziyaretlere damga vuran bir anıyı yazmak istedim. Gazetemiz aracılığıyla da bunu haberleştirdim. Yeniköy vatandaşlarından
Hasan Digün,
Mardin’de vatani görevini yapan oğlunun botunun yırtıldığını yeni botu devletin vermek yerine kendilerinden istendiğini belirterek, “Oğlum Mardin’de asker. Beni aradı ‘
Baba botum yırtıldı, alıp yollayabilir misin?’ dedi. Alıp gönderdim. Bunlar da faturası. Benim imkanım vardı ama olmayanlar ne yapacak? Daha askerinin yırtık botunu gideremeyen bir devletin bize ne faydası olacak? İşte o yüzden oyum CHP’ye” dedi. Bunu
kaleme alınca hükümete ya da
TSK’ya toz kondurmak istemeyen birçok kişi bizi yalan haber yapmakla suçladı. Biz kimseyi eleştirmedik olanı olduğu gibi verdi.
Kişinin adını ve soyadını açık yazdık, oğlunun da, dileyen doğruluğunu o ve o an orda olan birilerinden teyit edebilir.
Hem Yeniköy şurası.
İkincisi ise ben henüz 2 ay olmadık vatani görevimi tamamlayalı. Söylediklerim üzücü olabilir;
hayal kırıklıklarına da neden olabilir ama durumu olduğu gibi anlatacağım. Gözümüzden sakındığımız, televizyonlarda gördüğümüz zaman evladımızmış gibi sahiplendiğimiz
askerlerimiz, çeşitli sorunlarla karşılaşıyor tabi.
1 Kasım’da acemi birliğim
Lüleburgaz Pamir Kışlası’na teslim oldum. 300 acemi er için
300 askerlik istikhak eşya geldi. Fazla gelse herkes kendine uygun olanı giyecekti.
Örneğin birçok arkadaşım kendisine verilen
atletleri giyemedi büyük beden olduğu için ya da kamuflajlarına sığamadı.
‘Elimizde bu var kendi aranızda değiştirin’ dendi.
3 aşağı 5 yukarı bir haftada bu işlemi tamamladık. Her askere verilen
istikhak malzemesinin ikincisi verilmezdi. Örneğin
gömlek sürünürken yırtıldı. Asker ya kantinden ya da askeri malzeme satışı yapan yerden bu gömleği alacaktı. Mesela bize spor ayakkabısı dağıtılmadı. Saymanlıkta kalmamış. Götürdüğümüz ayakkabılarla spor yaptık. Eşofmanın altına kundura giyen
garibanlar vardı.
Botlar için de durum böyleydi. Yani o Mardin’deki askerin yaşadığını birçok birlikte yaşayabilirsiniz. Örneğin bizde
teskereci askerler genellikle kamuflajlarını ve botlarını bırakırdı. Koğuşta bir dolaba saklanır, birinin bir parçasına bir şey olsa buradaki eskilerle idare ederdi.
Tabi bir bot 250-300 lira. Kim alabilir ki. Er maaşının
99 lira olduğu ülkede.
Düşünün
doğunun bir ucundan
Ali diye bir çocuk
Balıkesir’de askerlik yapıyor.
Baba mevsimlik işçi. Çocuğunu okutamamış, devlet
‘Vatani görev’ demiş Ali’yi çağırmış. Ali aylık 99 liraya ne yapılabiliyorsa onu yapıyor. Örneğin bir kazak alamıyor, o yüzden almıyor. Moral bulayım sinemaya gideyim diyor,
‘Eee ne yiyeceğim ben şimdi?’ telaşına düşüyor.
Yemekleri anlatmaya gerek bile yok. Birçok yerden
zehirlenme haberleri geliyor zaten. Ben son bir ayımı
alerji havaleleriyle geçirdim hala da atlatamadım, kanıma işlemiş.
Sıcak su bulan çok şanslı. Dünyanın hiçbir yerinde banyoya giren bir kişi ‘Su sıcak mı?’ diye soru sormaz askerlik dışında. Acemilikte o eğitimlere rağmen 10 gün boyunca duş bile alamamıştık.
Yani Acun’un Surivor’ını aratmayan koşullarda askerlik yapılıyor bu ülkede. Onca vergi, onca paya rağmen tablo bu. Ha birlikten birliğe de sistemin farklı olduğunu bazı birliklerde stokların olduğunu hatırlatmak da fayda var. Ancak yine de bir sıkıntının olduğu aşikar. Bu yazdıklarım ne
Mehmetçiğe ne de
TSK’ya sitemdir. Ancak şartların daha güzel olabileceğini belirten bir yazıdır. Yoksa biz
Çanakkale’de günlük yarım ekmekle ölüme giden neslin torunlarıyız. Ancak herkes biliyor ki şimdi
Çanakkale Savaşı’ndaki
Osmanlı değiliz. İMF’ye borç veriyoruz ya hani ondan dedim.
O yüzden o amca fazlasıyla haklı siteminde, paylaşımlarımızın altına yorum yapıp bizi yalancılıkla suçlayanlara gelince; keşke onlar haklı olsaydı. Biz yalancı olmaya razıyız yeter ki askerlerimiz daha insani şartlarda görevlerini yerine getirsin…
SEÇİM ARACI SAYESİNDE SİYASİ PARTİSİNİ DEĞİŞTİREN VAR MI?
Şehir koşullarında istemeyen ve dinleyeni rahatsız eden düzensiz ve yüksek seslere maruz kalıyoruz. Buna günün herhangi bir saatinde bozuk mikrofonla ya da yüksek sesle seçim propagandası yapan araçlar eklenince yaşam kalitemiz ciddi anlamda olumsuz yönde etkileniyor.
Günümüz iletişim teknolojilerinin propaganda yapmak için yeterli olduğunu düşüncesiyle özellikle yaşlı, çocuk ve hastaların göz önünde bulundurularak seçim propagandası yapan araçların yasaklanmasını istiyorum açıkça.
Gürültü ve görüntü kirliliğine neden olan bu durum bir an evvel terk edilmeli. Yani bir kişinin oyunu bir şarkı ile alınabileceği ne kadar mantıklı olabilir ki?
Bu propaganda şekli benim sempatimi kazanmaktan çok ülkedeki seçim döneminden nefret etmeme neden oluyor. Sınav, ders dinlemeyip okulun önünde durup öğrencilerin dikkatini dağıtan araçların, eğitim hakkımıza bir hakaret olduğunu düşünüyorum.