Gazeteciliğe başlamaya karar verdiğim dönemde her zaman ‘İyi ki’ dediğim Büyük Torbalı gazetesine başvurdum. Şansıma o dönem Vedat Gökçay gazeteciliği bırakmış, Gökhan Yalkalk kaza geçirmiş, Serkan Günbay gibi çalışkan bir adam o zamanlar Torbalı Ege’de çalışıyormuş, Adem Aksakallı abim de belediyede görev alıyordu. Haliyle Amede Alpagut gazetede ‘Tek kişilik dev kadro’ olunca işe alındım. O dönemler bunları bilmediğim için içimden ‘Vay be! Patron bende nasıl bir ışık gördüyse ‘Yarın gel başla’ dedi’ diye geçirmiştim. İlk mesai günü bir masaya oturdum. Gazetenin emektarlarından Zuhal, ‘O koltuğa dikkatli otur o Gökhan’ın koltuğu’ dedi. Az geçmeden onun Torbalı’da nasıl bir iz bıraktığını öğrendim. İyi bir performansla gözbebeği olduğum gazetede (Tabi ki bu yorum kendimce J ) yılın enlerini her yıl yazan Hasan Kudayyılmaz beni umut vaat eden muhabir seçmiş ve o dönem ‘Artık Gökhan’ın da alternatifi var’ şeklinde bir yorumda bulunmuştu. Açık söylemek gerekirse Gökhan abinin dönüşünün gecikmesini istiyordum. Çekiniyordum. En iyisi ile çalışacaktım mesleğin. Bu beni aslında mutlu etmesi gerekirdi, ancak öyle olmadı. Bir sabah ofise girdiğimde bıyıklı bir abi ‘Merhaba ben Gökhan’ dedi. Elini tuttum sıcacıktı… Abi eli gibi. Masasını vermek istedim kabul etmedi, bir köşeye sıkıştı. 2 ay kadar haber merkezinde beraber çalıştık. Sonra reklam departmanına geçti. Ondan çok şey öğrendim. Mesela sektör habere giderken ‘Nasıl bedavaya yemek yenilir?’ tersmiş gibi duran ama hiç de öyle durmayan ‘Muhasebecinin gözünün içine bakmadan yakıt fişi nasıl istenir?’ gibi soruların yanıtını ondan öğrendim. Sadece bunlar değil tabi.  Haberlerde ‘Nasıl dayak yenilmez?’ de var. Hoş bunu pek beceremedim…3 kişi tarafından iyi dövülmüştüm, böyle ağzım burnumla yer değiştirmiş, sırtımda demir copların darbesiyle Hristiyanlığın sembolü olan haç işaretleri çıkmıştı. O zaman da hastaneye ilk o koşmuştu. Karakteri, boyun eğmemeyi, vatandaşın yanında olmak gibi insani değerler ile ‘Her zaman doğruyu yaz, iyi araştır’ talimatı ile de meslek ilkesini hafızama kazıdı. Gerçi ilk zamanlar çektiğim fotoğraflara Büyük Torbalı’daki muhabirlerin kabusu olan biri tarafından doldurulup laf edip, beni kendinden soğutsa da yeri Aksakallı ile birlikte ayrı olmuştur. Son olarak da yıllarca temsilciliğini yaptığı Doğan Haber Ajansı’na beni yönlendirmiş, ajans nezdindeki forsuyla da işe aldırmıştı. Şimdi kimseye danışmadan kalkmış ‘Ben gazeteciliği bıraktım’ diyor. Hop dedik Gökhan Abi. Nereye? Kim istedi ki bunu senden. 173 binlik ilçede senin için kötü bir laf eden var mı ki? Birilerinin tavuğuna ‘kış’ dedin ve üstüne sitem dolu telefonlar alıyorsun diye meslek mi bırakılır? Bu meslek öyledir. İyi yazarsın iyi kötü yazarsın kötü olursun. İşin doğruluğunu pek düşünen olmaz. Kendi idealleri ve doğruları dışında doğruların olmadığını düşünen dar açılı bir iki adama kızıp, binleri kendinden neden mahrum ediyorsun. Buna hakkın yok. Şimdi tatilse tatil, kafa dinlemekse dinlen, ara vermekse ara ver ama ötesi değil abi. Al eline kalemi istediğin gazetede bir yere otur. Seni oturduğun yerden kaldıracak medya patronu yoktur. İstemeyen vatandaş da. Kızmışsındır, haklısın ama biz de haklıyız. Şimdi sözüm de bir haber yazarken görüşü farklı diye alta yorumlar yapıp, telefonla bizi arayan okurlara: Haklısınız herkesin bir görüşü var saygı duyuyoruz. Siz de duyun. Bir insanı çok sevdiği mesleğinden vazgeçirecek kadar nasıl gaddar olabiliyorsunuz? Gökhan abinin veda yazısında kimi ya da kimleri kastettiğini çok iyi biliyorum; onların ömürlerinin de kısa olduğunu. O yüzden Gökhan abi, pire için yorgan yakılmaz! Bekliyoruz seni; dön gel!