Ursu’nun sözleri 8 Nisan’da Türk Tabipler Birliği’nin yaptığı, “Sağlık Bakanlığı COVID-19 ölümlerini Dünya Sağlık Örgütü’nün kodlarına göre raporlamıyor” şeklindeki açıklamasını aklıma getirdi.

İlk bakışta iki açıklama arasında sanki bir tutarsızlık var gibi...

Ölüm sayıları gizleniyor mu

FEDAKÂR SAĞLIK ORDUSU

Konuyu detaylandıracağım ama önce sağlık çalışanları üzerine gözlemimi aktarmak istiyorum.

165 bin doktor, 205 bin hemşire olmak üzere 409 bin sağlık çalışanı ve 360 bin destek personeliyle toplam sayısı 750 bini aşan sağlık ordusu, koronavirüse karşı en ön cephede gece gündüz savaşıyor.

TV programlarında halkı bilinçlendirmek için ekrana çıkan doktorları dinliyorsunuzdur. Konuşulanlar arasında beni en çok etkileyen, her kriz durumunda mutlaka bir çözüm üretmeye dönük yaklaşımları oluyor.

Mesela, cuma akşamı saat 21.00 civarında iki günlük sokağa çıkma yasağı ilan edildiği duyurulduğunda halkın açık olan marketlere hücum ettiğini gördük. Ekmek, su, gıda gibi temel ihtiyaçları için marketlere gidenler hakkında ve yasak kararı ile genelgenin aynı anda yayınlanmamasına dair herkes bir şey söyledi. Ama hekimler, hemen sosyal mesafe kuralına uymayanların 14 gün boyunca kendilerini izole etmelerine dair yapıcı görüşlerini açıklamaya başladılar. Doktorluğun ne olduğunun en iyi anlaşıldığı günlerden geçiyoruz. Bir kaza olduğunda kimi olaya bakmaya, kimi selfie çekmeye, kimi olay hakkında yorum yapmaya gider, birileri de olay yerinde yaralıya müdahale edip onu hayata döndürmeye çalışır ya, işte o kişiler doktorlar, sağlık çalışanlarıdır.

TTB’NİN AÇIKLAMASI

Doktorların bir de meslek örgütü var: Türk Tabipler Birliği...

Orada da çok kıymetli, mesleğinin uzmanı doktorlar bulunuyor.

8 Nisan 2020 günü çok dikkatimi çeken şöyle bir açıklama yaptılar: “Türkiye’de COVID-19 pandemisinin ölümler üzerinden değerlendirilmesinde soru işaretleri bulunmaktadır. Son günlerde açıklanan ölüm sayıları epidemiyolojik dağılımlara uyum göstermemekte, doğrulanmış olgu sayıları ile ölüm sayıları arasında paralellik bulunmamaktadır. Dünyanın diğer ülkelerinde gözlenen örüntü ile örtüşmemesi dikkate alınması gereken bir durumdur.”

Bu ifadeyi uzmanlarına sorduğumda, “Vaka ile ölüm sayılarının paralellik göstermemesi, bir ülkenin hastalıkla mücadelede başarısını gösterir. Yani sağlık sistemi çökmüş ülkelerdeki vaka ve ölüm sayıları arasındaki paralelliğin Türkiye’de aranması çok doğru değil” dediler.

Açıklamanın en dikkat çekici bölümü şu: “Birliğimize bağlı hekimlerden yapılan bildirimler, bilgisayarlı tomografi ve/veya klinik bulguları hastalığı desteklediği halde, PCR testi (laboratuvar testi) pozitif olmayan hastaların yaşamlarını yitirdiklerinde kayıtlara COVID-19 olarak geçmediği, bunun yerine ‘viral pnömoni’, ‘doğal ölüm’ veya ‘bulaşıcı hastalık’ olarak geçebildiği biçimindedir.”

Kısacası, açıklamada COVID-19 testi pozitif çıkmayanların ölüm sebebinin COVID-19 olarak yazılmadığını söyleniyor. Diğer bir deyişle, TTB’ye göre testi negatif çıksa da COVID-19 belirtileri taşıyanların da ölüm raporlarına sebep olarak COVID-19 yazılmalı. Bunun için geçmişe dönük “sözlü otopsi” önerip rakamlarda güncelleme yapılmasını tavsiye ediyorlar.

Haftalar önce sosyal medya dedikodusu, WhatsApp söylentisi şimdi başka türlü karşımızda. Birkaç günden beri de bunun peşine düştüm. Gördüğüm her doktora, uzmana soruyorum. Öncelikle, “COVID-19 teşhisi konulan biri vefat ettiğinde aksi yönde rapor hazırlanamaz, hiçbir doktor bunu yapmaz” cevabını alıyorum. Testi negatif olduğu halde klinik bulgularında şüphe duyulanlarla ilgili uygulama da farklı. Kimi ölüm raporuna “COVID-19” yazarken, kimi diğer hastalıkları yazabiliyor. Ortak görüş: Tüm ülkelerde uygulama ne ise Türkiye’de de aynısı yapılıyor, karışıklıklar olması mümkün ama içinde hekimlerin olduğu bu sistemde hiç kimsenin kasıtlı olarak vaka ve ölümlerle ilgili eksik bildirime yönelik bir tutumu olmayacağı yönünde.

DOKTORLARIN ADINA KİM SAHTE HESAP AÇAR?

KORONAVİRÜS salgınıyla birlikte birbirinden değerli doktorlar görüşleriyle hayatımızda daha çok yer almaya başladı. Pürdikkat ne diyeceklerini bekliyoruz. Aynı anda sosyal medyada doktorların adına, özellikle de Twitter’da hesaplar açıldı. Ama birçoğunun adlarına açılan hesaplardan haberi bile yok. Gazeteciler bile sanki o doktorlar açıklama yapmış gibi alıntı yaparak haber yazabiliyorlar. Adlarına sahte hesap açılanlar arasında Bilim Kurulu üyeleri de var. Üyelerden bazıları çareyi kendi adlarıyla hesap açmakta buldu. Öyle ki sahte hesapların takipçileri gerçek hesabın takipçilerinden çok fazla olabiliyor.

Neden bir doktor adına sahte hesap açılır, anlamıyordum. Son birkaç gündür o sahte hesaplarda yazılanlara bakınca niyetlerinin hiç de iyi olmadığı anlaşılıyor...

GERÇEK HESAPLAR

Sağlık Bakanlığı’ndan rica ettim. Bilim Kurulu üyelerinin gerçek hesaplarını toparlayıp gönderdiler.

Tevfik Özlü @drtevfikozlu

Ateş Kara @AtesAtesKara

Zeliha Koçak Tufan @drztufan

Alpay Azap @AlpayAzap

Serap Şimşek Yavuz @serapsimsekyvz

Şebnem Erdinç @fsebnemerdinc

Recep Öztürk @DrRecepOzturk

Firdevs Aktaş @FirdevsAkta6

Füsun Eyüboğlu @fusuneyuboglu

Rahmet Güner @ProfRahmetGuner

Akın Kaya @AKINKAYA6