İşte İlber Ortaylı'nın köşe yazısı   Bakalım bu istilayı nasıl atlatacaksın 1963’ten beri tanıdığım bir kenttir İzmir. O tarihte, bilhassa sıcakların bittiği eylül ayında tadına doyulmaz bir şehir olurdu. İzmir Fuarı, o sıra henüz kapalı bir dünya olan Türkiye için geniş bir kültür parkının ortasında dünyaya açılmak demekti. İtiraf etmeli ki bugünkünden daha güzel tertiplenir, gelen yabancı devletler de fuardaki pavyonlarına daha çok itina ederdi. Şehir henüz çok değişmemişti. Göztepe hoş bir semtti. Karşıyaka ise bugünkünden çok uzak bir havadaydı. Bütün Türkiye’de görülmeyecek yalılar bilhassa ‘Art Nouveau’ üsluplular yanında, hepsi bahçeli, tek katlı, çok çok çift katlı binalar bu semti oluştururdu. İzmirlilerin akşam piyasaları ve Karşıyaka’nın hayatı doğrusu çok çekiciydi. Kordon’a da henüz Osman Kibar devrinin vahşi imar hareketi el atmadığından Marsilya taşlarıyla döşeli sokakların etrafındaki tek katlı evler, burada yerini hoş üsluplu yalılara bırakırdı. Bunların içinde Atatürk Müzesi olanla birlikte yabancı konsoloslukları herkes hatırlar. KÖRFEZ HAYATİYET DOLUYDU Kordon’daki birahanelerin müdavimleri ve öğleden sonraki piyasa benim çok dikkatimi çekmişti. Hatta bir keresinde rondo yaparak yürüyen bir genç grup gördüm. Eşrefpaşa’dan inen delikanlılar ve kızlar dahi hatırladığım kadarıyla buralardaki kafemsi yerlerde oturuyorlardı. Doğrusu İstanbul’un Kadıköy hariç birçok yeri için görülmemiş bir canlılıktı. İzmir’le karşılaştırılınca, örneğin Ankara çok asık suratlı bir şehir kalırdı. Şirinyer (eski Kızılçullu) ve Buca tek katlı bağ evleri ve bağlarla doluydu. Buca ve Bornova’ya 19’uncu asır İstanbul’unda bile çok az görülür letafet ve zenginlikte Levanten konakları hâkimdi. Deniz kirlenmemişti. Körfez hayatiyet doluydu ve İzmir insanı kucaklayan bir sıcaklığa sahipti. Ahali cana yakındı ve Akdenizliydi. İMAR ÇILGINLIĞI ETRAFI SARDI Bu hal epey zaman devam etti. Derken imar çılgınlığı etrafı sardı. Bu çılgınlık şükürler olsun Midhat Paşa Caddesi’nin bazı eski binalarına el süremediyse de her yerde kendini göstermeye başladı. Bugün İzmir kime ve neye lazımsa gökdelenlerle kaplanmaya başladı. İhtiyacı olan olmayan bu gökdelenlere yerleşiyor. İzmirliler bir yandan hava kirliliğinden de söz ediyorlar. Trafik tıkanıklığı da ortada ama İstanbul’la mukayese edilmeyecek kadar rahat bir şehir burası. Kemeraltı hâlâ gezilecek, alışveriş edilebilecek bir efendiliğe sahip. Şehrin etrafı hâlâ Türkiye’nin en güzel yerleri.   İSTİLA ÇOKTAN BAŞLADI Bu güzellik milleti çekmez mi? İstanbul halkının emlak çılgınlığı İzmir ve havalisini sardı. “Ne istersen verelim kardeşim” havasıyla köy evlerine milyonlar veren çılgınlar geldi. Bazıları daha şaşkın. Adam Torbalı’ya yerleşiyor, inek bakma hayaliyle geliyor. Peki, iki inek ve tavuklarını getir, hayalini tatmin et. Hayır efendim, entansif hayvancılık yapacak. İki-üç dönüm yeri betonla kaplıyor, fenni ahır yapıyor, ineklere ya bakıyor ya da bakamıyor; hatta bazıları hiç başlamıyor. Bakalım bu istilayı nasıl atlatacaksın Ekili toprakla beton İzmir’in kırsalında mücadele halinde (fotoğrafta görüldüğü gibi). Bazıları abuk sabuk fabrikalarıyla gelmeye kalkıyorlar. İzmir’in ne olduğunu anlamadıkları açık. Yerli halk bu gelenlerden haklı olarak hiç memnun değil. Şehirde alışılmamış bir pahalılık başladı. Civardaki tatlı kasabalar beton ormanına dönüştü. Bahsettiğim Torbalı tek kurban değil. Tedbir alınmıyor, hatta teşvik ediliyor. Bir yandan da TOKİ blokları etrafı sarmış vaziyette. Zavallı İzmir, yeşil Türkiye’nin tek umuduydun, bakalım bu istilayı nasıl atlatacaksın?