Onlar emeklilik yıllarında hayattan elini eteğini çekip, ‘huzuru’ doğada bulanlardan değil. Mühendisliği bırakarak Torbalı’da organik tarım yapmaya başlayan Seçil ve Alper Alkan çifti, otuzlu yaşlarında hayal ettiği hayata kavuşanlardan. Çünkü bu işin enerji gerektirdiğinin, ne kadar genç başlarsan, o kadar verimli olacağının farkındalar. Bir daha asla, ‘Benim burada ne işim var’ diyerek yıllarını geçirdikleri şehir hayatına dönmek istemiyorlar ancak gitmenin bir kaçış olmaması gerektiğinin de altını çiziyorlar: “Kimseye, ‘Gözünü karart ve bu işi yap’ diyemeyiz. Başka bir hayat mümkün ama sen buna hazır mısın? Öncelikle kendilerini iyi tanımaları lazım. Şehirlerde her şeyin ayağımıza gelmesine çok alışmışız ama burada sorumluluk ve iş yükü oldukça fazla. İnsanlar genelde işlerinden sıkıldığında ya da problemler yaşadıklarında bir kaçış yoluna kendilerini zorluyor. ‘Her beyaz yakalıların hayali’ diyorlar ama bu hayalinin Ege ve Akdeniz sahil kasabalarında yıl boyu tatil tadında yaşayabilmek olduğunu düşünüyoruz. Bu zorlama ile olacak bir şey değil.  Kararlı bir adanmışlık ve planlama gerekiyor.”

NEDEN YAŞLANINCA YAPALIM Kİ!

İzmir’de dünyaya gelen 31 yaşındaki Seçil Alkan, evlendikten sonra bir süre İstanbul’da yaşadı.  5 yıl boyunca bir firmada kimya mühendisi olarak görev yaptı. Endüstri mühendisi olan eşi Alper Alkan ise lojistik sektöründe çalışıyordu. “Kendimize hiç zaman ayıramıyorduk ve yaptığımız işlerden keyif almıyorduk” diye anlatıyor Seçil, önceki hayatlarını ve ekliyor: “Şehir hayatından uzaklaşıp sakin bir yere yerleşmek bir süredir aklımızdaydı. Ama bu kadar hızlı olmasını planlamamıştık. İşlerimizde canımıza tak ettiren durumlar yaşadık. Eşim yönetici pozisyonunda çalışıyordu. İşten çıkarmalarla ilgili üstlerinden baskılar geliyordu. Bu konuda çok stres yaşıyordu. Sabah, akşam, hafta sonu… Neredeyse her saat işle ilgilenmesini bekliyorlardı. İş hayatlarımızda gerginlikler, huzurumuza da yansıyordu. ‘Neden yaşlanınca yapalım ki’ dedik ve bir karar aldık. Önce eşim istifa etti, ardından ben… 2017 yılında Torbalı’nın bir dağ köyünde 20 dönüm bir arazi satın aldık. Şu an 5 dönümlük bir alanda sebze üretimi yapıyoruz. Diğer kısmında zeytin ağaçları var. 5 dönümlük bir kısma ise meyve ağaçları diktik. Tarım Bakanlığının genç çiftçilere yönelik hibe programı kapsamında bir destek almıştık. Onu da örtü altı üretim için kullandık, 3 adet sera kurduk.”

BOŞ ZAMANIMIZ OLMUYOR

Sabahın erken saatlerinde uyanıp tarlaya girdiklerini ve gün içerisinde pek boş vakitlerinin olmadığını söyleyen Seçil, “Kurumsal işlerimizde çalışırken bir yandan Açıköğretim Fakültesi Tarım Bölümü’ne yazıldık. Ayrıca İstanbul’da küçük bir hobi bahçesi kiralamıştık. Hafta sonları oraya gidip çalışıyorduk. Küçük bir bahçeydi ama kendimizin ve çevremizin ihtiyaçlarını karşılamaya yetiyordu. Tecrübesizliğimizden kaynaklanan hatalarımız illa ki oluyor. Ama çok araştırıyoruz, okuyoruz ve soruyoruz. Tarıma asla ikinci sınıf bir iş olarak bakmıyoruz. Detaylarını öğrenip, nasıl daha verim alabiliriz diye kafa yoruyoruz. Mevsimlik olarak çeşitli ürünleri üretmeye çalışıyoruz. Hiçbir zaman tek tip üretimi desteklemiyoruz. Çünkü bu hastalık ve zararlılarla mücadele açısından riskli. Günde en az 7-8 saat çalışıyoruz. Günlük olarak bahçeyi gözlemliyoruz, hastalık ve zararlıları erken fark edip müdahale etmeye çalışıyoruz. Kış aylarında fideleme, baharda ise dikim işleri ağırlıkta oluyor. Yaz aylarındaki işlerimizin büyük çoğunluğu hasat ve ürünlerin bakımı oluyor. Yazın ikinci yarısında kışlık üretim hazırlıkları başlıyor. Kısacası pek boş zamanımız olmuyor” diyor.

DAHA ÇOK ÇALIŞIYORUZ AMA…

Kurumsal hayatlarına kıyasla artık daha fazla çalıştıklarını fakat daha mutlu olduklarını ifade eden Seçil, sebeplerini şöyle açıklıyor: “Bu zamana kadar hem eğitim hem de çalışma hayatımda, hep başkalarının koyduğu hedefler için çalıştığımı fark ettim. Belki şu an eski hayatlarımıza göre daha çok zorlukla karşılaşıyoruz ama bakış açımız hep çözüm odaklı oluyor. Bu işe başlarken korkularımız elbette vardı. Tarımın zor bir iş olduğunu söyleyenler çok oldu ama iyi ki kimseyi dinlememişiz. Bu kararı verirken önceliğimiz para olmadı. Köşeyi döneriz diyerek aldığımız bir karar değildi. Mutluluğumuz içindi ve şu an geçimimizi sağlayacak kadar para kazanıyoruz. Küçük bir alanda, küçük bir üretim yapıyoruz ama şimdiden köylüleri şaşırtabiliyoruz. Köyde bizi ‘mühendisler’ diye tanıyorlar, ‘organikçiler’ diyorlar. Köyde organik zeytincilik yapanlar varmış ama ürünlerini değerinde satabilecekleri yer bulamıyorlarmış. Bu tarz pazarlar olduğunu anlatıp onlara yol göstermeye çalışıyoruz. Organik ürünler pahalı olabilir ama hem verim hem de uğraş anlamında zor bir üretim şekli. Emeğimizin karşılığını alabilmemiz için bu ürünleri bu fiyatlardan satmamız gerekiyor. Zaten insanlar ihtiyacından fazlasını alarak dolu poşetlerle eve dönüyor ve sonrasında çoğu çürüyüp çöp oluyor. Organik ürünleri tercih edenler ise tüketebilecekleri kadar ürün satın alıyorlar. Yani bilinçli bir tüketim hali var.”

KÖYLÜLERE ÖRNEK OLMAK İSTİYORUZ

Şehir hayatını terk edip köye yerleşmeyi düşünenlerin buna iyi karar vermesi gerektiğini savunan Seçil, “Kimseye, ‘Gözünü karart ve bu işi yap’ diyemeyiz. Önce kendilerini iyi tanımaları lazım. Çünkü birçok şeyden fedakarlık etmeleri gerekiyor. Şehirlerde her şeyin ayağımıza gelmesine çok alışmışız. Bu sadece gıda değil. Burada tüm ihtiyaçlarınızı kendiniz karşılamak durumundasınız. Bu yüzden sorumluluk ve iş yükü oldukça fazla. Ayrıca kimse öyle kısa zamanda büyük paralar kazanmayı beklemesin. Buna, ‘Beyaz yakalıların hayali’ diyorlar ama açıkçası çoğu kişinin hayalinin Ege ve Akdeniz sahil kasabalarında yıl boyu tatil tadında yaşayabilmek olduğunu düşünüyorum.  Yaptığı işten tatmin duymak isteyen herkese tavsiye ediyorum. Çünkü yoruldum ama değdi diyebilmek harika bir duygu. Öncelikli hedefimiz verimi ve ürün kalitesini arttırmak. Yaptığımız şeyi sürekli kendimiz eleştiriyoruz. Etrafımızdaki köylülere örnek olabilmek istiyoruz. Mesela zehirsiz üretimin ve küçük alandan büyük verim alabilmenin mümkün olduğunu anlatabilmek istiyoruz. İyi ki istifa etmişiz diyorum! Eskiden sabahları evden çıkarken ayaklarım hep geri geri gidiyordu. Ofiste bilgisayara öylece bakıp, ‘Benim burada ne işim var’ diyordum. Bir daha asla ofiste olmak istemiyorum. Tekrar öyle bir hayata dönmek istemiyorum” diyor.

DÖNGÜMÜZÜ KENDİMİZ YARATIYORUZ

32 yaşındaki endüstri mühendisi Alper Alkan ise, bir firmada yönetici pozisyonunda çalışıyordu. Son dönemde yaşadığı olaylar onu artık bir karar vermeye itti. Alper Alkan, yeni yaşamın adımlarını şöyle anlatıyor: “Çalıştığım şirkette işten çıkarmalar dahil insanların hayatlarını etkileyen birçok karar vermem gerekiyordu. Benim için stres dolu zor bir dönemdi. Hafta sonları eşimle birlikte bahçemize gidip toprağa dokunduğumda ise kendimi huzurlu hissediyordum. Sonra bir anda dünyamız değişti ve şimdi buradayız.  Eskisine göre kendimi her anlamda daha enerjik hissediyorum. Artık üzerimde bir ağırlık hissetmiyorum. Üşengeç değilim. Şehirde yaşayan insanlarda sürekli bir yorgunluk hali olur ya hani… Bunun bir hastalık hali olduğunu fark ettim. Her şeyden önemlisi artık hayatımızın döngüsünü kendimiz yaratıyoruz.”

MODERN HAYATI TERK ETMİŞ DEĞİLİZ

“Mühendislik okumuş insanlarsınız, dağ başında ne yapıyorsunuz, bu işle karın mı doyar…” şeklinde tepkilerle de karşılaştıklarını anlatan Alper, köy hayatını tercih etme sebeplerini şöyle özetliyor: “İnsanlar genelde emekli olduktan sonra doğal hayata yöneliyor, yanlarında çalışanlar oluyor ve genellikle ellerini toprağa sürmüyorlar. Biz onlardan olmak istemedik. Bir iş yapacaksak onun tüm zorluğunu kendimiz yaşamalı ve tüm detaylarını öğrenmeliydik. Aldığımız riskler elbette var ama hayat boyu sevmediğin bir şeyi yapma ve başkaları için çalışacak olma fikri bizce daha riskli. Zorluklar yaşıyoruz ama mutluyuz. Bir an cesaretinizi toplayıp karar verebilirsiniz ama iyi planlama yapmanız gerekiyor. Örneğin birkaç sene hiçbir getirisi olmuyor. Bu yüzden özellikle maddi planınızı iyi yapmanız lazım. Ayrıca kendinizi buna ne kadar hazır hissediyorsunuz? İnsanlar genelde işlerinden sıkıldığında ya da problemler yaşadıklarında bir kaçış yoluna kendilerini zorluyorlar. Bu zorlama ile olacak bir şey değil.  Kararlı bir adanmışlık ve planlama gerekiyor. Alıştığımız sosyal yaşantı ve modern hayattan uzaklaştık ama tamamen bağları koparmak, istediğimiz ve tercih ettiğimiz bir şey değil. Şehirden, eski alıştığımız hayatlarımızdan uzaktayız ama yalnız değiliz. Dostlarımız sık sık ziyaretimize geliyor. En az şehirde yaşayan insanlar kadar teknolojiyi takip ediyoruz. Yeri geldiğinde yaşantımıza, üretimimize dahil ediyoruz. Modern hayatı terk etmiş değiliz.”