Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını karşısında bulaşma hızı kontrol altına almak üzere, önce 2 hafta daha sonra Nisan ve Mayıs boyunca eğitime ara verilmesi kuşkusuz ki yerinde bir karar olmuştur. Hepimizin bildiği gibi MEB,  bir taraftan bu süre içinde uzaktan eğitim ile eğitim öğretimi devam ettirmeye çalışırken diğer taraftan da milyonlarca öğrenciyi ve aileyi etkileyen lise geçiş ve üniversite yerleştirme sınavlarının tarihleri ile ilgili açıklamalar yaptı. İlk açıklamalarda hükümet LGS için bir tarih değişikliğine gitmezken YKS’nin Temmuz sonunda yapılamasına karar verdi. Ancak gelinen süreçte, ‘virüsü yeniyoruz, müjdeli haberler vereceğiz, çifte bayram kutlayacağız’ açıklamalarının akabinde ilk müjdenin turizmcilere verildiğini, YKS’nin tekrar Haziran ayına alınması ile öğrendik.  Yapılan açıklama ile LGS’nin 7 Haziran’da değil 20 Haziran’da, YKS’nin de 27-28 Haziran’da yapılacağı duyuruldu. (Salgın karşısında Hükümetin, “ne pahasına olursa olsun çarklar dönecek” ve “genel bir karantinanın maliyeti çok yüksek olur” açıklamaları dikkate alındığında milyonlarca öğrencinin yaşamını, geleceğini belirleyecek olan sınavların tarihlerini sadece turizmcilerin yüzü gülsün diye bu kadar kolay değiştirebiliyor olmasının, kuşkusuz ki şaşılacak bir tarafı yok.)

EĞİTİM SEN İMZA KAMPANYASI BAŞLATTI

Başından beri, süreci adım adım takip eden, her gün yaşanan gelişmeleri, sorunlar karşısında neler yapılması gerektiğini kamuoyu ile paylaşan sendikamız Eğitim Sen ortaya çıkan bu yeni durum karşısında sınavların ertelenmesi talebi ile bir imza kampanyası başlattı. Ancak bu kampanyanın argümanları ve yöntemi de göz önünde bulundurulduğunda ciddi sıkıntılar taşıdığını da söylemeden geçmemek gerekiyor. Şöyle ki; Her şeyden önce sınav, rekabete ve ezbere dayalı bir sistem olmasıyla birlikte, hiçbir öğrenci de bu sınava eşit koşullarda girmiyor. Öte yandan öğrencinin hazırlanma koşullarını, öğrenme kabiliyetini, kişisel yeteneklerini yok sayılarak öğrencinin kontrolünde olmayan bir sürü dış etkiler altında gerçekleşen ve 3 saatte değiştirilemeyen sonuçlar doğuracak olan sınav sistemi, öğrencinin geleceği kadar kişiliğini, ruh sağlığını da belirliyor. Şimdi bu olumsuzluklara bir de salgının yarattığı endişe ve baskılanma eklenmiş durumda. Öğrenciler daha önce günlük hayatlarında bile olmayan kendi kontrolleri dışında yeni bir değişken olan maske ve salgın baskılanması altında sınava girecekler.

Hem iki çocuğumun LGS sınavına girecek olmasından hem de hem de konu ile ilgili endişelerini dile getiren ailelerden hareketle, sınavın 13 gün ertelenmesinin bile, sınava girecek öğrencileri allak bullak ettiğini gördük. Sınavın Haziran ayında yapılacak olmasının yaratacağı sorunların, sınav ertelendiğinde ortadan kalkmayacağını hatta çok daha ciddi travmatik sonuçlarının olacağını bu ilk erteleme bizlere gösterdi. İstenilen ertelemenin, ikinci ve üçüncü dalga gibi söylemlerin de etkisi ile sınavın olup olmayacağına dönük bir belirsizliği de beraberinde getirmesi, öğrencilerdeki ve ailelerdeki travmayı çok daha derinleştirecek, yaratacağı bıkkınlık, yılgınlık, umutsuzluk ve korku öğrencinin önünde devasa bir engele dönüşecektir. Psikolojik olarak bu dayanıklılığı gösteremeyen bir sürü öğrenci Daha sınava girmeden sınavı kaybetmekle karşı karşıya kalacaktır.

Salgının etkileri devam ederken sınavların ileri bir tarihine ertelenmesi, yeni eğitim öğretim yılında 8. Sınıf öğrencilerinin hangi lisede ders başı yapacağı sorusunu da gündeme getirmektedir. Salgın bitmeden sınavların yapılmaması talebi de aynı soruyu bütün acımasızlığı ile karşımızda çıkarmaktadır.

Ortaya çıkan bu durum karşısında öğrencilerin, belirsiz bir tarihe sınavın ertelenmesi yerine bir an önce sınavdan kurtulma eğiliminde oldukları gözlemleniyor. Gelinen nokta doğal olarak sadece virüsten korunmayı değil aynı zamanda milyonlarca öğrencinin ruh sağlığı için de önlemler alınmasını zorunlu kılıyor. Öyleyse meseleyi sadece sınav tarihlerine indirgemenin, öğrencilerin ruh sağlığı açısından da bilim çevreleri ile gerekli ve kapsamlı çalışmalar yapmadan karar almanın veya alınmasına salık vermenin, talep etmenin sakıncalarını bize gösteriyor.