Çok konser ve salon etkinlikleri seven insanlar değiliz. Alt yapımız yok. Altyapımız derken eğitimini almadık, görmedik ilgimizi çekecek eğitimlerden uzak durduk, uzak bırakıldık. Eğer eğitim sistemimiz sanata ve kültüre dayalı olsaydı mesela cumartesi ve Pazar günleri okullar tatile girmese sadece cumartesi günleri yarım gün sanat, enstrüman ve yabancı dil eğitimi alsaydık bugün bir lise mezunu olan kişinin çaldığı bir enstrüman, iyi bir derecede yabancı dili ve sanatın en az bir dalı hakkında bilgisi olacaktı. Tabi tüm gereksiz şeylerle ilgilenmediğimiz için okumuyor ve araştırmıyoruz. Sonra birileri istatistikleri açıklıyor ve Türkiye’de okuma oranları diyor! Bugün Metropol şehirlerde sokalarda sanat icra eden sokak sanatçılarını ise hala hor gören ve eleştirenler var. Ne kadar acı değil mi? Bir ilkokul mezunu olarak eğitim sistemini eleştirmem ne kadar etik bilmiyorum ama bugüne kadar eğitim anlamında en büyük pişmanlık duyduğum tek şey sanatın herhangi bir dalı ile ilgilenmedim, ilgilenemedim. Müziğe ilgim var ama bir enstrüman çalamayacak kadar cahilim. Kusura bakmayın ama %90’ımız cahil. Mozart ve Beethoven ismini ve bazı eserlerini biliyoruz. Ancak ne kadar üzücüdür ki Pir Sultan Abdal, Aşık Veysel ve Neşet Ertaş gibi değerleri araştırmıyoruz. Şairlerimize gelince Nazım Hikmet Ran ile Necip Fazıl Kısakürek’i siyasal çıkarlarımız için ayrıştırmışız. Nazım Hikmet Ran “Çocuklar İnanın” dizelerini yazarken memleket ve memleketin çocuklarına olan ilgisini ve ne kadar vatansever olduğunu görmezden geldik. Hor gördük, dışladık yıllar sonra pişmanlıklar yaşadık ve kabrini ziyarete gider olduk. Peki Necip Fazıl’ın sanat ile uğraşırken çektiği sıkıntılar. “Çile” şiirindeki şu dörtlük ne kadar manidar değil mi? Bu nasıl bir dünya hikâyesi zor; Mekânı bir satıh, zamanı vehim. Bütün bir kâinat muşamba dekor, Bütün bir insanlık yalana teslim.. Nazım Hikmet Ran ve Necip Fazıl Kısakürek’in aldığı eğitim belli ya bozkırda yetişen Babası Muharrem Ertaş ile henüz 6 yaşındayken düğünlere giden Neşat Ertaş bu kültüre nasıl erişti? Geçim derdiyle şehir şehir gezen ve okul değil mektep yüzü görmeyen Neşat Ertaş nasıl olur da Unesco Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında yaşayan insan hazinesi kabul edilen Ertaş, 25 Nisan 2011 tarihinde İTÜ Devlet konservatuarı tarafından fahri doktora ödülüne layık görülür?! Nasıl bir kültürdür Bozkır..! Konuyu çok uzattık, uzatırken kendi genel kültürümden değil Halk deyimiyle Google amcadan alıntılar yaptık. Keşke bu konular üzerine eğitim alsaydık ve ya kendimizi geliştirseydik. Dün akşam yani kurtuluşumuzun 97. Yılında sadece Edip Akbayram konseri değil bir sanat belgeseli dinledik. Yarın Tarih Türkü Akbayram'dan bahsederken ilk sahneye Torbalı'da çıktı diyecek. Bana göre bu bir belgeseldi. Benim ikinci Edip Akbayram Konserimdi. Yanılmıyorsan 1993 yılında Selçuk’ta bir konserini izlemiştim. Haliyle eve geç gitmiş ve abimden fırça yemiştim. O gün abim bana senin ne işin var o komünistin konserinde? İlerleyen günlerde Ozan Arif veya Aşık Sefai’nin konseri olacak İzmir’de seni oraya götüreceğim demişti. Ozan Arif, Aşık Sefai ve Mustafa Öztunç’un konserlerini de izledim. Aşık Sefai’nin “Ayşem” şarkısındaki ki sözler aslında siyaset değil sanattır. Sanat değil siyaset dersek Aleyna Tilki’yi pop star ilan ederiz Kimi Anna’ya, Bella’ya, kimiMaria’ya Kimi de kızıl saçlı Nataşa’ya yazdı Oysa ben bir Türk yiğidiyim Türk' e sevdalı olduğum için Ayşem sana yazıyorum... Yıl 2019 var mı eski şarkılar eski sözler. Ancak biz sanatı da siyasallaştırdık. 7 EYLÜL TORBALI’NIN BAYRAMIDIR Kurtuluş şenlikleri Torbalı’nın bayramıdır bu etkinlikleri yapmak ise belediyenin asli görevidir. Keşke bir hafta boyunca konserler olsaydı farklı sanatçılar gelseydi. Tiyatrolar olsaydı ancak sanata ve sanatçıya ilgi o kadar sıradanlaştı ve sanatçılar o kadar çok para istiyorlar ki bu bayramı yaşamak külfetli oluyor. Paneller olsaydı düşünürler olsaydı ufkumuzu açmak sanata olan ilginin artmasını sağlasaydık. Torbalı’da benim bildiğim kadarıyla 7 Eylül’ün bayram tadında geçmesi için ilk adımı atan Ertan Ünver’dir. Hasan Karatoklu ise bunu devam ettirdi. Şimdi ise eski tadına kavuşması için İsmail Uygur adımlar atıyor. Basketbol, koşu, bisitlet ve atıcılık yarışması ile sportif etkinliklerin yanı sıra açık hava sineması ile nostaljik geceler yaşadık. Eski Anadol araba torbalı sokaklarında gezdi. Renkli ampüller altında çimlerde huzur gazozu ile bana göre Türk Sinemasının duayen sanatçılarını izledik. Atatürk Mahallesinde tarihte ilk olan Sıra gecesi gibi bir etkinliğe imza atıldı. Demek istediğim sanata ve sanatçıya önem vermezsek ezberlerimizde olan Türkü ve ezgilerin yerini rap, hiphop ve elektro müzikler alacak ve bizler gittikçe asimile olacağız. Not: Bugünün şartlarında bir nesil sanatla uğraşmıyor spora ilgi duymuyor ve yüzme bilmiyorsa bunun sorumluluğu aile kadar belediye yönetiminindir. Dip not: Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal, Nazım Hikmet, Necip Fazıl Kısakürek biziz ve biz bu değerlere sahip çıkmak yerine ayrıştırmaya devam edersek. İlerleyen günlerde özbenliğimizden de uzaklaşmış olacağız. Tüm bunların yaşaması ve ayakta kalması için saygı, sevgi, kardeşlik ve vatan sevgimizden asla taviz vermemeliyiz.